25 Aralık 2015 Cuma

canı sene kayırlı bosun.

yeni yıl münasebetiyle bu haftayı sizden gelenler haftası olarak geçiriyoruz. ve fekat, beklenmedik şekilde çok kelime geldiği için birkaç hafta bu şekilde gidecek gibi gözüküyor. Bu haftanın şanslı izleyicileri Vecihe Özgür Özmen / Mevlüt Kalkay / Enver Aydoğan/ Ömer Sarıkulak. Kendilerine katkılarından dolayı teşekkür ederiz.

malumunuz, yeni bir yıl arifesindeyiz. konu ile ilgili olarak ta ( madem ki bu blogun referansı çoğunlukla 80 li yıllar)  bir dönemin en rafine, en olmazsa olmaz figürü ile yeni yıl mesajını verelim dedik:

bu satırların yaşı 40 ları aşmış bütün okuyucularının kesinlikle hatırlayacakları yılbaşı ritüellerinden birisi, elbette, Zeki Müren'in yeni yılın ilk dakikasında TRT ekranlarında arzı endam etmesi ve özenle seçilmiş kelimeler ve kusursuz bir diksiyonla verdiği yeni yıl mesajıydı. Bu vesile ile hem "Paşa"mızı anmış olalım, hem de yeni yılın herkes için sağlık, mutluluk ve huzur dolu günler getirmesini dileyelim.

may baş

kesinlikle iyi anlamda kullanılmayan bir sıfattır. (Ömer Sarıkulak hatırlatmasa benim için unutulup gitmiş bir kelime olacaktı, teşekkürler)

yanlış hatırlamıyorsam, ki çok mümkün, hafif saf, avanak anlamında kullanılan bir sıfatımız olup sözkonusu kişinin yüzüne direkt söylenmemesi gerekenler listesinde yer almaktadır.

bu vesile ile bir zamanın en popüler, tüm zamanların en naif/sevimli/ hin karakteri Avanak Avni'yi ve onun yaratıcısı büyük usta Oğuz Aral'ı da anmış olduk. köyde geçen yaz aylarında şehir hayatına dair en çok özlediklerimden birisi Cuma günleri GırGır alamamak olurdu.

şegertki

Şekertki dediğimiz şey bildiğiniz çekirgedir arkadaşlar.. Çekirge, düz kanatlılar takımından Caelifera alt takımının sıçrayıcı üyelerine verilen genel ad. Anadolu'da çekirgeler türlerine göre, 4-5 cm arasında değişen büyüklüklerde yaşamaktadır. bununla birlikte bizim çekirge için yazacaklarımız ansiklopedik bilgi ile sınırlı olmayacak kadar çeşitli ve keyiflidir.

büyük usta Şener Şen'in Badi Ekrem'i canlandırdığı Hababam Serisinde sensei liğe soyunarak "çekirgelerini" etrafına topladığı sahneyi hepiniz biliyorsunuzdur. yanlış hatırlamıyorsam Karate Kid filmine yapılan bir göndermenin daha geniş kitlelere ulaşması ve 1970 li yıllardan günümüze kadar eskimeden ulaşmasını yandaki kare sağlamıştır.

çekirge ile olan ilişkimiz "hoplayıver çekirge / zıplayıver çekirge / bıdı bıdı bıdı çekkirge" adlı iç gıcıklayıcı ve "kapı gıcırtısına oynamaya programlanmış bünyelerin" piste fırlamasına yol açan türkü ile daha da bir alevlenmiştir. araştırdım, oğuz yılmaz adlı bir civanyiğit tarafından icra ediliyormuş.

kişisel olarak ta "sadece gitmek zorunda kalanların gittiği" uzak ve hatta sınır ötesi yerlerde, bizim konserve atıklarını keşfeden ve "çekirge sürüsü" ne demekmiş bir hafta içinde canlı canlı yaşadığım hayvancıklar geliyor aklıma. bir iddia üzerine bir atgm. arkadaşımızın yakaladığı büyük boy çekirgeyi "çıtır çıtır" yemesi ve bize protein açısından ne kadar zengin olduğunu anlatmasını hiç unutmuyorum.

bir de sevgili Bursa'nın müstesna semti Çekirge var tabii, bilenler bilir. güzel yerdi(r)


24 Aralık 2015 Perşembe

qültöbe

bizim oralarda çöplüğe "qültöbe" denir. kelime kelime çözümlemesine gidersek "kül" ve "tepe" sözcüklerinin biraraya gelmesiyle oluşmuş müstesna bir sözcüğümüzdür. 

Kül ne alaka? diye soracak olursanız eskiden "çöp" pek çıkmazmış herhalde. Benim çocukluğumda bile naylon poşet kavramı yoktu, herşey plastik kutularda, poşetlerde değildi. olanlar da kullanıldıktan sonra çöpe atılmazdı zaten; illaki bir şeyde kullanmak üzere saklanırdı. (Olin yağ tenekelerinin sarısını , "fay" deterjan kutularının pembesini, Blendax'ın mavisini hatırlayın) cam şişelerin depositi vardı zaten, kutu içecek devri çok sonra başlayacaktı. ( sırf kutu kola içmek için Bixi kola içen bir nesil var be!)

bizim oralar artık Büyükşehir'in mahallesi olduğuna göre hijyenik çöp toplama dönemi başlamıştır heralde. çöplerin cinslerine göre farklı renkte poşetlere konularak ilgili renkte çöp kutularına atılmasına hassasiyet gösterin, melih başganı üzmeyin.

anyak mınyak

Aslında bu güzel ikiliyi "anav mınav" sayfasında yazacaktım ama aklıma getirdiği "muh-te-şem" şarkı nedeniyle ayrı bir konu başlığı olmasına karar verdim.

önce iş; anyak mınyak "orası - burası ya da o taraf - bu taraf" anlamında kullanılan işaret zamirleridir ve anav-mınav ikilisinin baba taraından "tuvganları" olmaktadırlar.

şimdi eğlence : bilenler bilir, bilmeyenler öğrenmese de olurdu aslında. Banu Alkan hanımefendi, namı diğer Afrodit, bir dönem bu şarkısıyla kulaklarımızın pasını silmişti. şimdi diyeceksiniz ki orası burası derken bu şarkı nasıl gelir ki insanın aklına? Ne biliim, geldi işte. alın size şarkının linki :

https://youtu.be/O3s5D_oR-D0

anav mınav

"Şu, bu" demek atalarımıza dedelerimize çok kısa ve anlamsız gelmiş olmalı ki "anav mınav" demeyi uygun görmüşler.

ancak ve ancak "kattı" Tatarca konuşanların telaffuz ettiği zaman gerçek değerine ulaşan, leziz bir işaret zamiri ikilisidir. ( ayrı ayrı kullanıldığında zamir veya sıfat olabiliyorlar)

Sevgili Tatarcamızın birçok kelimesinde olduğu gibi bu ikilide de bir miktar istihza, alay ya da küçümseme izlerine rastlamak mümkündür.

neyse, dilbilgisi tarafını bir yana bırakırsak günlük hayatta sıkça kullanılan ve fekat üzerinde bugüne kadar durulmayıp önemsenmemiş  bu güzel zamirler üzerine yazı yazmış olmanın mutluluğu içindeyiz.

konu fotoğrafını merak edenler için yazayım; bir dönemi kasıp kavuran cep telefonu servisi vardı, şu bu o yerine shubuo diyerek çok başarılı bir reklam kampanyası yapmışlardı. hatta reklamlarında rahmetli Erol Büyükburç ta oynamıştı. ( biraz daha derin geyik yaparsak, bir de Ixir vardı, Banu Alkan'lı reklam efsanedir, açık youtube da seyredin)

18 Aralık 2015 Cuma

peşka

küresel ısınma vs. hepsi gerçek ama bizim oraların soğuğunda bir değişiklik olduğunu hiç zannetmiyorum. "peşka" bizim dilimizde soba dır. çeşit çeşit aksesuarları ile birlikte kullanılan, uzun bir süre evin bir odasının olmazsa olmazı olarak kullanılan çok fonksiyonlu ev eşyasıdır.

borusu, dirseği, sobanın oturtulduğu platfomu, kovası, çamaşır kurutmaya yarayan metal aparatı, üstünde -illaki- çaydanlığı, etrafa saçılan küllerin süpürülmesine yarayan hindi tüylerinden yapılmış iptidai süpürgesi ile eskilerin çok iyi bildikleri, yenilerin pek de hayal edemedikleri bir eşyadır soba. erken doğmuş, minicik bir kuzunun sobanın yanında karton bir kutuda birkaç gece dedemlerin odasında uyutulduğunu da bilirim, "uyutulmuş" yoğurdun "peşkır"e sarılıp mayalanması için sobanın yanında bekletildiğini de.

soba denince de ilk akla gelen marka elbette "şakir zümre" dir. bir ülkeyi ısıtmış olmanın haklı gururunu yaşamıştır muhtemelen sahibi. bir de, elbette, "kuzine" olarak adlandırılan, içindebir de fırın bölmesi bulunduran yatay sobalar vardır ki efsanedir.

bir de "peş" var tabii. bir tür kalorifer sistemidir kendisi, bizim oralarda sadece Tatlıkuyu köyünde rahmetli Kenan amcanın evinde görmüştüm.

tiırmen & selektör

en yalın haliyle değirmendir efendim. Her ne kadar yandaki gibi pastoral görüntüye sahip olmasa da bizim oralarda bildiğim tek değirmen Karayavşandaydı,

Çevre köylerden çeşit çeşit traktörün arka yollardan gelip rahmetli Yusuf Akay'ın değirmenine buğday getirdiklerini, öğütme işlemi bitinceye kadar gölgede ya da arka çeşmenin oradaki söğüt ağaçlarının altında beklediklerini hayal meyal hatırlıyorum.

bir de"selektör" var ki Tatarcanın İngilizceyle sarmaş dolaş olmasını getirir aklıma hep. hiç içeri girip nasıl çalıştığını görmedim ama, buğday, arpa gibi tahılların tohumluk olarak kullanılacak kalitede olanlarının ayrıştırıldığı yer olduğunu tahmin ediyorum. sahib kimdir, halen varmıdır bilmiyorum tabii.

şünka kazan

"Hafızai beşer nisyan ile malüldür" diye bir söz vardır, en kısa haliye "insan unutur" olarak çevrilebilir. Simgesi "Zn" olan çinko elementinin Tatarcada "şunka ya da şinko" olarak seslendirildiğini hatırlıyorum. Burada mevzu bahis olan çinko ev aleti kazandır, bidondur bilemedim. 

Ama; evlere suyun gelmediği, köy çeşmesinin üç kurnasının da gürül gürül aktığı,taşıma suyla hayatın sürdürüldüğü zamanların en gözde su depolama araçları olduğunu biliyorum. Maddenin özelliğinden dolayı suyun uzun süre serin tutulmasını sağlayan bu güzel ev eşyası hemen yanıbaşında duran beyaz çinko maşrapa ile uyumlu bir birliktelik sergilediler senelerce. 

çinko kazan bile yazıldı, şöyün kazana sıra ne zaman gelecek diyenler olacaktır elbette. bir yerlerde bulup ta şırbörek yediğimin ertesi günü yazacağım.



yak

Tibet'te, Asya'nın bazı yörelerinde yabani veya evcil olarak yaşayan, kılları uzun öküz türü. Pembe sütlü asabi bir hayvan olduğunu eşsiz bilgi kaynağım Ekşi Sözlükten öğrendiğim, bulmaca severlerin bir çırpıda cevabını verdikleri karakterli hayvan.

ne alaka derseniz, bizim Tatarcada kullanılanıyla hiç bir anlamı yok zaten. son dönemin popüler söylemlerinden olan "ya taraf olacaksın ya bertaraf" taki anlamından aklınıza gelsin, bizde "taraf" olarak kullanılır. "Berkecanların yagı" dendiğinde sevgili Berkecanın oturduğu taraf, bölge gibi de anlaşılır, Berkecan sülalesi gibi de anlaşılır.