29 Haziran 2015 Pazartesi

Caşumcumak

Evvet, yavaş yavaş bilinirliği az, "derin Tatarca" kelimelere geçiyoruz. Bunu da babam hatırlattı zaten, ancak öyle anımsadım.

Saklambaç oyununun Tatarcası olup hala biryerler çocuklar tarafından neşeyle icra edilmektedir. oyunu size tarif etmeyeceğim, beyzbol kadar basit kuralları olan ve hepimizin çocukluğunda oynadığı bir klasiktir bildiğiniz gibi.

konu oyundan açılmışken ( biraz da sayfayı doldurmak adına) diğer oyunlar üzerinden de geçeceğiz bugün:

şimdikiler gibi tabletlerin olmadığı zamanlarda herşey oyun aracıydı aslında. üstsüte dizilen dokuz taşla hayatımın en keyifli sokak oyununu oynadığımı bilirim. daha eskilerin bir kemik parçası olan "aşık" larla oynaması geldi aklına. çelik çomak, uzun eşek ilk erkek oyunları aklıma gelen. tabu, monoply olmayan zamanların ev oyunu parmak saklamaca ve kimin eli üstünde gibi toyunlardı. muhtemelen sessiz sinema da onlardan birisiydi tabii.

Günün bombası babamdan geldi : evcilik oyununun tatarcası "kıdrakelip oynamak" mış.

Taranbaba

Benim çocukluğumda dinlediğim "lokal" korku hikayelerinin esas oğlandır kendisi. kim uydurmuşsa ömrüne bereket, bu kadar zaman geçti, hala hatırladıkça gülerim.

o zamanlar herşeyin az olduğu zamanlardı, insanlar arası iletişim de kulaktan kulağa teknolojisini kullanıyordu. Çocukları korkutmak, geç saatlerde ayakta olmasındansa yatağında olmasını sağlamak için uydurulmuş öyküler anlatılırdı uzun bozkır gecelerinin başlangıcında. ve o öykülerde bir şekilde geçerdi abinin adı.

yandaki fotoğrafı önce darth Vader olarak düşündüm ama o ulu şahsiyet Taranbabalıkla anlatılmaz, Star Wars serisini bilen bilir. Sanırım Darth Maul daha uygun geldi.

Meraklısına bilgi: Star Wars 7 için geri sayım başladı. 18 Aralık günü ışın kılıçlarımızı alıp gidecez inşallah. çok merak ediyorsanız da işte bu kadar gün/saat kaldı 

şır katıp kalmak

İşte bir tatarca klasiği daha. Kelimelerin kifayetsiz kaldığı, anlatmanın/yazmanın değil de birisinden gerçek vurgusuyla dinlendiğinde tadına varılan enfes benzetme.

çok kabaca, "gülmekten kırılmak" olarak çevirebileceğimiz bu müstesna deyimimiz eğlenceli bir durum sonrasında gülmekten yere yatan abiler/ ablaları tariflemek için kullanılmaktadır.

Başka bir blog yayınında görüşmek üzere yüzünüzden gülüş, kalbinizden mutluluk, evinizden huzur ve sağlık eksik olmasın sevgili TRT FM dinleyicileri.

sozmak


şimdiii, sozmak kelime anlamı olarak esnetmek gibi bir şey aslında. ve fekat, "derin tatarca" tarafına geçtiğinizde "içmek" için kullanılan argo bir yüklem haline de geliyor ki yazımız bu temel üzerinde şekillendi.

kısaca da olsa esas anlamını anlatacağım. üstünüzdeki kıyafeti sağa sola çekiştirirseniz ya da başınızdan geçirirken biraz fazla zaman geçirirseniz "sozasın da!" şeklinde bir uyarı almanız çok muhtemeldir. buradan hareketle "sozmanın" sözlük anlamını vermiş oluyoruz.

bizim oralar için kullanılan "etle rakı tatarın hakkı" ( burada Tatar Hakkı'ya bir selam çakalım, ışıklar içinde yatsın) deyiminin esas oğlanı rakıdır tabii. düğünlerde, bayramlarda veya olur olmaz zamanlarda bir çay bardağı içinde içilen o caanım sıvıdan bahsediyoruz. eski rakıların o keskin anason kokusu bütün mekanı sarar, kişi içmeden de sarhoş olabilirdi. şimdinin Alâ, 10 numara, Yeşil Efe gibi içkileri eski rakının yanında şurup gibi kalıyor ve bu blogun bir kısım okurları onların tadına bakmıyorlar artık. (eski facebook fotoğraflarında o abilerimizin gençlik günlerini görüyoruz ama :-)

bu kadar çok tüketilen bir içkiyi tek maddede anlatmayacağız elbette; "tartmak, kozu, sıpra, Kurekeci bey gibi sözcükleri anlatırken tekrar değineceğiz.

28 Haziran 2015 Pazar

Tınışta bır

Nerden başlasam nasıl anlatsam. Tatarca'nın en nev'i şahsına münhasır deyimlerinden birisi şüphesiz "ikide bir " anlamında kullanılan "tınışta bır" dir.

tınış nedir, yenir mi, giyilir mi bilmiyorum. başka hiçbir cümleden, anlamda kullanıldığına da şahit olmadım. ve fekat bir ile birleştiğinde öyle güçlü bir anlam kazanıyor ki sizinle bu sayfalardan paylaşılmayı hak ediyor.

gelin, Cemal Süreya'nın cümlesine çeviri yapmayı deneyelim; ki ben çok eğlendim:

Tınışta bır kolunu başınga aketip celde cayragan calnızlığın onaytlaysın.

Sn. Ayşe Önder'in hatrılatmalarıyla düeltilmiştir. "Tınış " an anlamında kullanılıp söylerken "ş" sesi gibi çıkmaktadır. (İngilizcede thirteen demek gibi birşey)

Ramazan special : oraza, temeş, zapar

Eveet, gelelim on bir ayın sultanı ile ilgili Tatarca sözcüklere. herşeyden önce Ramazan karşılığı olan ( ya da olmayan) "Oraza" dan başlayalım. yazmaya başlayana kadar hiç düşünmemiştim, ancaak Oraza galiba oruç demek. Konu hakkında fikri olanlar paylaşırsa sevinerek yayınlarım. iftar için ayrı bir kelime kullanıldığını hatırlamıyorum ama "temeş" kesinlikle sahur demek. Benim için, rahmetli annanemin "evelden"aşıttığı kamırman yasadıgı" kalakay kokusudur sahur.

ve son olarak, "zapar" kelimesi oruç tutmayanlar için kullanılır. "maale baskısı" nedeniyle çok kişi oruç tutmayıp oruçluymuş gibi davranırdı diye düşünüyorum; özellikle uzun, sıcak yaz günlerinde.

Kardeş blog "Karavşan anıları" biraz ramazan, çokca Bayram günlerini taa 2009 da yazmıştı. meraklısı için link aşağıdadır. Kayırlı Ramazanlar bosun efendim.

http://karayavsan.blogspot.com.tr/2009/08/seker-bayram-1.html

Şıplamak & Şaplama

Çuval, torba  vs gibi şeylerin içine ( bir şeyi) tıka basa doldurmak anlamında kullanılmaktadır. Bildiğim kadarıyla ayakkabı kutusunun parayla doldurulması ile ilgili Tatarca bir sözcük ya da deyim bulunmamaktadır.

"Şıplamak"aslında çok enteresan bir kelime olmamakla birlikte günlük kullanımda "avzun şıplap toturdu" gibi, gayet vurgulu bir şekilde söylendiğinde dikkat çekici olabilmektedir.

-ukala mode on- Yeri gelmişken, şu ana kadar yazdığım ve sonrasında yazacağım kelimelr içinde "ş" harfi ile başlayan çok sayıda kelime olduğunu farkettim. (Tatarca dilbilimi ile uğraşanlar muhtemelen bu konuyu incelemişlerdir.) Ş harfi Tatarca'nın kendine has tonlaması içinde oldukça kullanışlı bir ses olarak yer alıyor. -ukala mode off-


Şıplamayı yazarken aklıma "şaplama" geldi bir de. bildiğiniz pötibör püsküvitin iki adedinin  bir adet lokumla birlikte tost haline getirilmesinden ibaret bir fast food tatlıdır ve ben çook uzun senelerdir yemediğimi farkettim.

Bu satırları okuyan biri "talkan" nedir bilgi verirse çok sevinicem, o da kendine has bir tür Nutella idi zamanında ve kesinlikle bir yazıyı hak ediyor.

Şırayın Sıtmak

İşte bir Tatarca klasiği. kelime kelime çözümlersek pek bir şey çıkmıyor: "şıray" surat anlamında kullanılıyor. "bet" kelimesinin "yüz" olarak kullanıldığını belirtelim. Yüz yıkamak "betn cuvmak" olarak kullanılmaktadır. Burada ise "şıray" daha fazla yüzdeki ifadeyi tanımlamaktadır. "Sıtmak" ise (muhtemelen yanlış hatırlıyorum) yumurta kırmak ya da yemeğn içine birşeyler ilave etmek gibi bir şeyler için kullanılıyor.

neyse, birisi doğrusunu yazar gönderirse düzeltir geçeriz. Yandaki fotoğraftaki ayyüzlü "müteveffa" Kral Joffrey'nin yüzü tam olarak ta bizim deyimimize denk geliyor. bildiğiniz "surat asmak" deyiminin Tatarca karşılığıdır Şırayın Sıtmak. Yeni jenerasyon sakın "trip atmak"la karıştırmasın, ona daha uygun Tatarca birşeyler mutlaka hatırlayacağım.

efendim, "şıray sıtılır, sonrasında "egeşip oturulur", biraz "sögünülür", olay hala yumuşamadıysa "töbeleşme"ye kadar varan tatsızlıklar olabilir. Tatarcada her duruma uygun bir tabir var elbette. daha yazacak çok şey var.

Bostorgay

Fotoğraf tamamen "tam yerine rast geldi; manzara koyduk" kabilinden bulunmuştur. Çok uzatmadan haftanın ilk kelimesinin Türkçe mealini açıklıyoruz : Serçe!

Biraz zorlama ile de olsa gösteri sanatlarında dört tane ünlü "serçe" vardır, ikisi dünyaca ünlü, ikisi de lokal :

(i) Kaldırım Serçesi olarak bilinen Fransız kadın türkücü Mirelle Mathieu
(ii) GoT aleminin üçkağıtçı Serçeparmak karakteri Lord Baelish
(iii) Sezen Aksu, namı diğer Minik Serçe

...vee dördüncü ünlü serçe Tatarca'nın en bilinen türkülerinden birisi olan "Bostorgay"dır.

Diğer bir ünlü Tatarca şarkı olan "Sith(!) Osman Saray" la bilinirlikte atbaşı giden bu müstesna halk şarkısı bir zaman, adını hatırlamadığım bir sanatçının albümünde bile yer almış, gri tonlu TRT dekoru önünde tüm Türkiye'ye söylenmiştir.

İlave Bilgi : Leylek/ Legelek, Kırlangıç/Karılgaş , Güvercin/Kogerşin, Sinek/Şıbın, sivrisinek/Şırkiy bildiğim diğer Tatarca kuş/kanatlı isimleridir. "Sığırcık" için hangi Tatarca kelimenin kullanıldığını bilen/ gönderene bir yıllık ücretsiz abonelik hediye edeceğim.

Ve son olarak, blog tarihinde bir ilk : İşte size Bostorgay türküsü : https://www.youtube.com/watch?v=MDm1VtNLTiw

23 Haziran 2015 Salı

şalaşnı cıkmak

bildiğiniz kavga edip darılmaktır. bahsi geçen "şalaş"ın kelime olarak çadır anlamında kullanıldığını düşünüyorum. bu deyim de taa Orta asya düzlüklerindeki büyük atalarımızın bir kavga sırasında kontrolsüz hareketlerde bulunarak oracıkta bulunan masum bir çadırım yıkılması neticesinde ortaya çıkmış olmalı.

neyse ne, "şalaş cıgıldı mı" ortaya bir dargınlık durumu ortaya çıkar. zaman herşeyin ilacıdır netekim, ben şu ömrümde ne dargınlıkların sona erdğine şahit oldum. (daha fazla da dargınlıkların devam ettiğini gördüm ama) sevelim sevilelim, dünya güzel binaenaleyh.

kalaş

"Kalaş" internetteki  Tatarca sözlük(ümsü)lerde tanımını bulamadığım, ancak özellikle hamur işi yapılırken kullanıldığını bildiğim bir ölçü birimidir.

"bır kalaş erışte" gibi gayet subjektif bir ölçüyü tarif etmekle birlikte eminin üç aşağı beş yukarı aynı "gramaja" sahip malzemenin kullanılmasını beraberinde getirmektedir.

konuyla hififten alakalı olmasından dolayı, dedemin zamanında anlattığı "şırborekke toyum bolamı" adlı kısa hikayeyi hatırladım ve hatıralar sardı dört bir yanımı. şimdi bir yerlerden şırbörek bulup yemek vardı.

orayppıtlamak & sıdırmak

Babamdan duyduğum bu müstesna sözcük, anladığım kadarıyla, tabakta ya da masada ne varsa silip süpürmek anlamında kullanılmaktadır. "sıdırmak" ile benzer anlamlarda olsa da orayyppıtlamak daha coşkulu ve istekli bir şekilde yemeğin yenmesini belirtmektedir.

zaten "sıdırmak" esas olarak bir şeyin derisini yüzmek/ soymak olarak kullanılıyor. bununla birlikte, yemeğin masaya gelmesiyle birlikte "sıdır akayım!" şeklinde bir teşvik cümlesi"hadi afiyet olsun, tabağındakilerin hepsi bitecek" anlamında kullanılıyor. ( heralde)

Kelayın kancıgınday kıdırmak

Arkadaşlar arasında kullandığımız "konsolos köpeği gibi dolaşmak" tabirinin Tatarca versiyonu olarak simültane tercüme yapabilirim. Kelay kimdir ya da Türkçe hangi isme tekabül ediyordur bilmiyorum, ancak deyimimizde geçen kimsenin köyde dolaşmayı pek seven bir dişi köpeği olduğu ve bu köpeğin sosyal yaşamda deyime konu olacak kadar renkli bir şahsiyet olduğunu düşünüyorum. çok sık ev gezmeleri yapan kişiler hakkında kullanıldığını ve hafif bir istihza içerdiğini de belirtelim.

"kıdırmak" eylemi, bizim oraların düğüm ve bayramlarla birlikte en yaygın sosyal aktivitesidir. başka bir efsane deyim olan "tavığı cımırtlasa kayırlı bosunga ketmek" gibi enteresan bahanelerle de olsa  insanların birbiriyle görüştüğü, sohbet ettiği, bilgi paylaşımı adı altında "öşek" göstergesinin tavan yaptığı ev gezmelerinin genel adıdır.


baysız bike padişa

Öncelikle, bu blogda amacımız kimseyle dalga geçmek ya da rencide etmek diildir. burada sadece aklımda kalan ve telaffuzu ya da kullanılış biçimi -tuhaf biçimde- komiğime giden kelimeleri/ deyimleri kendimce yorumladığım birşeyler yapıyorum. (şimdiye kadar olumsuz bir geri dönüş de almadığımı belirteyim)

bu güzide deyimimize gelince... önce kelime kelime çözümleme yapalım. "bay" burada eş, koca anlamında kullanılmaktadır. "bike" kadın anlamında yerini almıştır. "padişa" da Sibel Can'ın o ölümsüz eserinde bahsedilen (bkz. Bu devirde kimse şah değil padişah değil) padişah kelimesinin Tatarcada vücut bulmuş halidir. yaptığım derin! dilbilgisi çalışmaları neticesinde Tatarcada "H" harfinin hiçbir şekilde kullanılmadığı bilgisini de paylaşayım. (Amet, Kayırye, apta,erıp vd)

deyimimiz beyefendiyi toprağa verdikten bir süre sonra bir tür "şen dul" hayatı yaşayan, "kıdırmadan kıdırmaya" dolaşan, takvim yapraklarını epey bir çevirmiş hanımefendiler için kullanılmaktadır. allah onları başımızdan eksik etmesin, uzun ve sağlıklı ömürler nasip etsin efendim.

19 Haziran 2015 Cuma

Kadiysin aruvmusun / aruvman sen kadiysin

Bir "Nerdesin aşkım / burdayım aşkım"  değilse de bizim oraların en çok kullanılan kallıplarından birisidir şüphesiz. en yalın tanımı "Nasılsın, iyimisin / iyiyim sen nasılsın" olan bu güzel kalıp özellikle kalabalık ev ziyaretlerinde  ziyaret süresinin dörtte birini tüketen uzun bir selamlaşma, hal-hatır sorma merasiminin başlangıcıdır.sonrasında "ballar kadiy" le devam eder ve Nuh Nebiye kadar uzanır. herkesin orada iyi olduğunu beyan etmesine karşılık bıkıp usanmadan tekrar edilmesi her zaman garibime gitmiş, komik olduğunu düşüdürmüştür.

tabii bu merasime gerektiği kadar coşkulu iştirak etmeyenlerin toplumda "katır sormaktan kabersiz" olarak nitelendirilmeleri ve "soğuk nevale" muamalesi görmeleri de unutulmamalıdır.

yeni nesil için not : "naber müdür" ya da "what's up man?" gibi girişler aşağı yukarı aynı anlama gelmektedir.

gereksiz bilgi : Satrançtaki E4 açılışı kadar yaygın bir sohbet açılıdır. siz siz olun karşınızdakinin halini hatrını sormayı ihmal etmeyin.

Taban taban ketmek

İşte İstanbul trafiğinin "hali pür melali"nin Tatarcası. Gıdım gıdım, yavaş yavaş, ağır ağır gibi tekrar grubu ( ya da ikilemeler) Türkçe sözcüklere alternatif olarak doğmuştur.

günlük hayatta genellikle araba manevraları sırasıdan, bir işle iştigal ederken kullanıldığı görmüştüm. bir de birisine ağır ağır yaklaşmak/ sokulma durumlarında kullanılmaktadır.

bır apta on gun

Yaklaşık olarak bir hafta - on gün arasında bir süreyi belirten ve kesinliği olmayan bir zaman tanımlamasıdır.

Zamanın daha bir yavaş aktığı ve zaman mefhumunun olmadığı bir coğrafyanın kendine has tanımlarından birisidir. Genellikle, bir yere gidileceği ya da birşeyin yapılması planlandığında ne kadar süreceğini -aşağı yukarı- tanımlamak gerektiği zamanlarda kullanılır.

Peki, benim sevgili "kalkım" hiçmi zamanı kullanmaz sorusuna elbette kocaman bir asla! cevabı verilir.

"Kalkımın ajandası"na bir göz attığımızda Perşembe günlerinin Iskele'de kurulan pazar münasebetiyle, Cum'a günlerinin de dini nedenlerle spesifik "event"lere sahip olduğunu görürüz. Yıl bazında baktığımızda, "tohum zamanı, gübre zamanı, ilaçlama zamanı, orak zamanı" gibi, doğa olaylarına bağlı olarak bir-iki hafta arasında zaman bolluğu olan zamanları ve ramazan/kurban bayramlarını kapsayan dini olayları zamanı tanımlar. Saat ölçeği ise biraz karışıktır; "bır eki saatgeşik" buna en iyi örnektir. Tabii TRT döneminin "ajans" saatleri de önemlidir.

16 Haziran 2015 Salı

Şot day bolup oturmak

Yndaki resme bakın ne demek istediğimi anlayacaksınız. (Cümlenin orjinali için bkz. Hasip ile Nasip, ZA&MA)

bizim oralarda bazı cümleler olumlu gözüküp olumsuz anlamda kullanılır. Bu deyimimiz de tam olarak bu durumu ifade etmektedir. "şot" yanlış bilmiyorsam bir el aleti olan "keser"in tatarcasıdır. Bir tarafında keski kısmı, diğer tarafında döküm demir ağırlık bulunan bu alet mavzubahis deyime konuk olmuştur.

(Başka birisinin) Bir yerde oturmasınıifade etmekle birlikte olumsuz anlamda kullanılır.


Kertleş kurtlaş bolmak

"Kakşamak" , "kartaymak" aşamalarının sonrasında, iyice yaşlanmanın sonucunda vücudun deforme olması olarak adlandırılabilecek durumu ifade ettiği sanılmaktadır. şahsen hiç cümle içinde kullanmadığım bir deyim olmakla birlikte babamdan duyduğum ve gelecek nesillere aktarılmasının gerekliliğine inandığım eğlenceli bir deyimdir.

Türkçedeki tam karşılığı "yamrı yumru" olabilir.

resimdeki amca bu duruma verileblecek güzel bir örnektir, (fotoğrafın çekilmesinden hemen sonra, nefesini bıraktığı halini düşünün)

Kakşamak

Eski fiziksel aktivitelerin zaman içinde yapılamaz hale gelmesi olsa gerek. Bir tür "lamark" teoremi de olabilir ki kullanılmayan organların zaman içinde körelmesine denk gelir, bilirsiniz.

Yaşlanmak için kullanılan "kartaymak" tan daha farklı olarak kullanıldığını biliyorum.

Filmi seyredenler bilir, Benjamin Button'ın Tuhaf Hikayesi adlı ilginç eser normal hayatın tam tersine, yaşlı doğan ve zaman içinde bebekliğe geri dönen bir adamın yaşadıkları uzun uzun anlatılmıştır. Ne alaka diyeceksiniz, ben de bulamadım.

15 Haziran 2015 Pazartesi

Tonkayıp catmak

Aslında yandakinden daha uygun fotoğraflar da buldum ama lisans hakları gereği o topa şimdilik girmiyorum.

Söyleniş itibarıyla hafif bir istihza ve aşağılama içeren bu güzel deyimimiz bir şahsın divan, kanepe, somya gibi bir şeyin üzerine hafif kaykılmış bir vaziyette neticeyi yayarak uzanması anlamında kullanılmaktadır. Fotoğraftaki abimiz içtiği arpa suyunun da etkisiyle muhtemelen "tonkaymaktan" "yuklap kalmak" aşamasına inceden geçiş yapmak üzeredir. o kutu döküldüğünde yengeden fırça yemesi muhtemel olmakla birlikte sehpanın üzerindeki erkek dağınıklığı elemanın "single" takıldıı yönünde düşünmemize yol açmaktadır.

Bızavlamak

Yandaki fotoğraf temsilidir. Benim bildiğim bızavlamak eylemi dişi ineğin belli bir hamilelik süresi sonrasında, doğum sürecini tamamlamasını anlatan ve en düz anlatımıyla inek sınıfının üremesi ile hiç ilgisi olmayan sarhoşluk sonrası -genellikle istemdışı- fiziksel aktivitedir.

sözkonusu eylemin gerçekleştiği iğrenç fotoğrafları siz izleyicilerimize olan saygımızdan ötürü yayınlamıyoruz, onun yerine bu sevimli buzağı ile idare edin.

Güzel Tatarcamızın en kendine has, orantısız zeka taşıyan benzeştirmelerinden birisidir ve içip içip sarhoş olan bünyelerin zaman/mekan tanımaksızın bir miktar boşaltım yaparak geceye imza atmalarını pek zarif bir şekilde anlatır. özellikle eski köy düğünlerinin olmazsa olmaz aktivitelerinden birisi olarak benim jenerasyonumun çok iyi bildiği bir deyim haline gelmiştir.

Şıbırdamak

Nedir : Şıbırdamak deyimi en basit anlamıyla "kıskanmak" olarak Türkçe'ye çevrilebilir. Daha da güzeli tatarca'da "Boörakay şıbırdadı" gibi bir deyim vardır ki (genellikle çocukların) başka çocukları kıskanma davranışı içinde bulunduğu zamanlarda kullanılması elzem olan deyimdir.

Borakay kimdir, hatta ismin Türkçesi nedir bilmiyorum, onu da bilenler varda katılımlarını bekliyoruz elbette.

Ne değildir : Yeni kardeş geldiğinde kullanılan "Pabucun dama atılması" na karşılık gelen bir deyim değildir.

Şılapşı

Efendiim, bildiğiniz leğendir şılapşı. Ancak, benim çocukluğumda plastik imalat sektörü o kadar da gelişmediği için hafif alaşımdan (sanırım kalay gibi birşeydi) mamuller vardı.

Yalnız çok eski zamanlardan kalma, oldukça ağır (galiba döküm) şılapşılar da vardı tabii. Onlarda banyo yapılır, çamaşır yıkanırdı. sonrasında da duvara asılı bir çiviye tutturularak göreve hazır halde ayak altından kaldırılırdı.

Bir de "eleken" var tabii, o sanki plastik leğenlere daha çok uyuyor diye hatırlıyorum. madem bloğumuz benim yarım yamalak Tatarca bilgime dayanarak yapılıyor; o zaman bir genelleme yapalım ve "eleken" şılapşının eş anlamlısıdır diyerek konuyu kapatalım.

Başlarken...

Hayatı boyunca hiç Tatarca konuşmamış biri olarak ne kadar zor bir işe başladığımın farkındayım. Herşey Tatarca hakkında neredeyse hiç bir fikri ve bilgisi olmayan oğluma kulağa hoş ve değişik gelen bir kaç kelimeyi sormamla başladı, tam da İspanyolca çalışırken. "Şılapşı nedir?" diye sorduğumda o çocuksu gülümseyişiyle "Öyle kelime mi olur baba yaa?" dedi. Ben de buradan hareketle oğlumun benden sonra bakacağı ve eğlenerek okuyacağı; benim çocukluğumda ve ilk gençliğimde geçirdiğim o güzel günlerden kesitler taşıyan izler olan bir blog yapayım dedim ve bu gördüğünüz blog ortaya çıktı.

Aklıma estikçe, fırsat buldukça yazacağım çeşitli kelime ve deyimler olacak burada. Türkçede kullanılmayan sesleri (özellikle q) kullanmamaya çalışacağım, ancak kelimenin özünü anlatmak Türkçe yazdığımızda o kadar da kolay olmuyor sanırım.

Neyse, hadi başlayalım...