18 Ağustos 2015 Salı

kuldaldal

İşte dev bir kültür hizmeti daha. Yeni jenerasyonun belki de hiç duymadığı, eskilerinse artık yapmaya mecalinin kalmadığı milli kültür fizik hareketimizdir "kuldaldal"

Pilates topunun ve sair tüm jimnastik aletlerinin olmadığı eski zamanların jimnastikle eğlenceyi birleştiren efsanevi hareketi. Oyun desem oyun değil, spor desem hiç değil aslında. Bütün olay yere sırtüstü yatıp ayaklarınızı yere paralel, bacaklarınız dik olacak şekilde uzatmak, ayaklarınıza gövdesini yatırmış olan ufak çocuğu bacaklarınızı dizlerinizden kırarak uçuş pozisyonunda bir süre eğlendirmek. "iş güvenliği" önlemlerinin neredeyse sıfır olduğu, ayaklarınızı biraz fazla ileri ittirmeniz ya da elinizden kaçırmanız durumunda ufaklığın kafa üstü yere çakılma olasılığının oldukça yüksek olduğu bu eğlencenin "Türkçe" versiyonunu biraz google çalışmasıyla buldum : "leylek leylek havada" ( şarkısı da var, bildiniz)

Bu vesile ile "omaka tepmek, caldamak, kureş tutmak" gibi geleneksel; polo, squash, golf ve badmington gibi köyden köye değişen çeşitli spor alışkanlıklarını da yazmak farz oldu. spor barış, dostluk, kardeşliktir, anladınız siz onu...

altı ayga koyan şarıgı

yandaki abilerin konu başlığımızla neredeyse hiç bir ilgileri yok, ne diye giydiklerini hiçbir zaman öğrenemeyeceğimiz tavşan kostümleri haricinde.

Gelelim bugünkü deyimimize : Kelime kelime çözümleme yapacak olursak; (1) "koyan" hayvanlar aleminin kemirgenler sınıfının sevimli üyesi tavşanın Tatarcası (2) şarık bildiğiniz çarık (3) altı ay da altı ay. Bu kelimeler bir araya geldiğinde ise "bu da gelir bu da geçer aldırma" tadında güzel bir halk deyimi haline geliyor.

Anladığım kadarıyla, tavşan derisinden yapılma çarık rahatsız ve dayanıksız bir giyecek. Yokluk dönemlerinde, kısa vadeli çözüm üretimi gereken durumlarda ortaya çıktığını söylemek de mümkün. çarık döneminin sona ermesiyle muhtemelen "lastik" döneminin başladığını tahmin ediyor ve konuyu burada noktalıyorum.

Kaşqır yasamak

Müteveffa Steve Jobs bütün Dünya'nın en çok bildiği logolardan birisi olan "Apple" logosunun Tatarca sözlükte tamamen alakasız bir şekilde gündeme geleceğini öngöremezdi elbette.

bir ısırık alınmış elma simgesini gördüğünüzde ( muhtemelen bir iphone ya da ipad de) "kaşqır yasaganlar" gibi düşünürmüsünüz bilmiyorum ama bana çok matrak geldi ilk aklıma geldiğinde.

Efendim, bu satırların okurlarının büyük kısmı "kaşqır" sözcüğünün kurt karşılığı olduğunu bilir. diğer bir eşanlamlı sözcüğümüz de "börü" dür sanırım.

Kaşqır yasamaksa küçük çocukların elindeki meyveden, ki genellikle elma olur, kocaman bir ısırık almanın Tatarcadaki karşılığıdır. (Bu kadar detayı başka bir blogda göremezsiniz) Pek hijyenk birşey olmadığını ilk başta kabul etmek gerek elbette. Bununla birlikte bizim oraların çocukları kızdırarak sevmek gibi pek de hoşlanmadığım sevecen yaklaşımlarından birisi olarak hafızada yer etmiş bu durumu sizlerle paylaşmanın ve muhtemelen çoktaan unutmuş olduğunuz bir deyimi hatırlatmanın gururu içindeyim.

Kona

Türkçesini gerçekten bilmiyorum, "yer sofrası" olarak çevrilebilir sanırım.

Bizim oralarda her evde mutlaka bir tane olmuştur heralde. Altına önce "peşkir" serilir, sonra kona yerleştirilir, onun üstüne de devasa bir tepsi yerleştirilir. Sonra sırasıyla tabaklar, çatal-bıçak-kaşık setleri, peçetelikler, şamdanlar, sıcak el havluları vs.saat yönünde olacak şekilde düzenlenir, bir güzel yemek yenilirdi. (Son cümleyi dikkate almayın, ortaya konan büyük tabaktan herkesin çalakaşık yemek yediği paylaşımcı zamanların yer masasıdır kona) Yemek sonrasında herbir parça teker teker toplanır; kona dik duracak şekilde ya duvara yaslanır ya da duvardaki çviye asılarak bir sonraki kullanıma kadar şarj edilmeye bırakılırdı.

Gün gelir eriste kesilir, gün gelir hamur yayılır, gün gelir üzerinde sarma sarılırdı. Evlerin olmazsa olmazları arasında yer alarak bugüne kadar gelmeyi başarak sevgili "kona" ları sevelim; koruyalım arkadaşlar. bir kona kolay yetişmiyor.

Acayip gereksiz ve alakasız bilgi : Konudan çok uzak olacak ama; Gençlerbirliği'ne zamanında üç tane Afrikalı topçu gelmişti. Kuşe - Moşe - Kona.

kalav, karaldı, azbar

Bloğumuzun düzenli takipçileri arasındaki, Seksenlerin genç kızları olan hanımefendilerin hemen hatırlayacakları "artiz" Kenan Kalav'la başlıyoruz şimdi de.

Kenan abiyle bir derdimiz yok elbette, sayfamıza konuk olmasının nedeni soyadı : konumuz "duvar" sözcüğünün Tatarcası olan kalav.

bu konuyu yazarken ikileme düştüm, kalav sadece bahçe duvarı anlamında mı kullanılıyor yoksa evlerin duvarları için de aynı şekilde mi kullanılıyor bilemedim.

Ama, bildiğim şey kalavlar "karaldı"ları birbirinden ayıran fiziksel yapılardır ve bizim oralarda kerpiçten yapılır. taş duvar pek hatırlamıyorum açıkçası. Karaldı ve azbar aynı anlamlarda mı kullanılıyor ondan da emin olamadım. bir kimsenin evinden/ bahçesinden bahsedilirken genellikle "karaldı" kelimesinin kullanıldığını hatırlıyorum. Evler, aşgana, kakra, aran, ela, ambar, garaj vd. hepsi azbar ya da karaldıyı oluşturan yapı parçalarıydı. Biraz daha mimari dille anlatılmışını isterseniz Karayavşan Anılarında okuyabilirsiniz:

http://karayavsan.blogspot.com.tr/2010/07/genel-mekan-tipolojisi-1.html

15 Ağustos 2015 Cumartesi

atkuş

Tercihen sert bir ağaçtan alınmış çatal formlu, çok da kalın olmayan bir dal bulacaksınız. Kabuklarını soyup çatal kısmını eşit uzunlukta keseceksiniz. Sonra, varsa eczaneden bulunmuş serum hortumu, yoksa lastik alıp 25-30 cm uzunluğunda keseceksiniz. bir de "meşin" sırtlık edinip bu üç malzemeyi ilkel ama iyi bir silah haline getirmeye hazırsınız.

Hanımefendiler, beyefendiler; karşınızda bizim oralarda çocukluk zamanlarımızın olmazsa olmazlarından birisi olan sapan, ya da Tatarcasıyla "Atkuş"!

Sapanla seneler sonra buluşmam geçen yılki Karadeniz turunda, Sürmene'de oldu. Bu blogun yazılmasına ilham kaynağı olan oğluma aldık bir tane, (bir kaç defa Çamlıhemşin tepelerinde bulduğumuz taşlarla atış yaptık ve sonra unuttuk tabii)

fotoğraftaki topuklu güzel bir fantağzi olmuş tabii. ama gerçekte giyilebilir bir şey olduğunu düşünmüyorum.

50 yaş üstüne bonus : Bir türkücü Huri Sapan vardı, kimbilir nerelerdedir şimdi. ( Açın googlelayın)


10 Ağustos 2015 Pazartesi

Bır kozum kordu bir kozum kormedi

olması gereken bir olayın / ziyaretin beklenenden daha kısa sürdüğü durumlarda kullanılan efsane bir deyimdir ve kullanıldığı durumlarda hafif/ ğır bir memnuniyetsizlik durumu var demektir.

Konuyla direkt alakalı olarak; fotoğraftaki kahramanımız "speedy gonzales" gibi herşeyi çok hızlı yaşayan karakterler için kullanılan başka bir efsaneyi daha şimdi paylaşıyorum: Mahmut Akayın Karsakka barıp kelışı.

Muhtemelen, Mahmut Amca çok hızlı yürüyen ya da at süren bir kişilikti ve bulunduğu köyden Karsak'a herkesten daha hızlı gidip geliyordu. hikayesini bilen vrsa buradan paylaşırız elbette.

konuyla alakalı, biraz farklı olmakla birlikte kısa süreli ziyareti anlatan diğer bir deyim de "kelgenden kaytacagını aytmak" şeklindeki deyimimizdir elbette. geldiğinde döneceğini söylemek gibi birebir çeviri yapmak da mümkün olan bu deyimde hafif bir eleştiri sözkonusudur. "hele bir soluklan yiğenim" denerek gelen misafiri daha uzun süre ağırlamak gereklidir. gidecekse de bırakın gitsin, dönerse sizindir dönmezse zaten hiç sizin olmamıştır vesselam.

aşlav

Bu güzel kelimemizi Erol abinin (Önder, M.D.) feysbukta paylaştığı bu nadide fotoğrafla hatırladım. Aşlav, artık çok azı akmakta olan köy çeşmelerimizin oluklarına verilen isimdir.

Genellikle 40-50 cs. derinliğinde, 70-80 cm genişiliğinde olan sevgili aşlavlarımız kurnadan dökülen suyun akıp gitmeden bir süre toplandığı ve bu sayede küçükbaş/ büyükbaş hayvanların su içmesine olanka sağlayan bir tür geçici su tankıdır.

Fotoğraftaki büyükbaş abi ise olayı tamamen başka bir boyuta taşıyarak sıcak havalarda serinleme amacı olarak kullandığı bie jakuzi/ bar yaratmıştır. yaratıcılık yönünden 9 puanı haketmiştir. ( 1 puan o şişeleri güneşte ısınmaya bırakmasından dolayı kırılmıştır, halbuki koy aşlavın içine, soğukluklarını korusunlar da daha bir içimi güzel olsun değil mi ya?)

aşpit

Hristiyanlık inançlarına göre Yedi Büyük Günah'tan birisi "oburluk" tur ve bildiğim kadarıyla Tatarca'da "aşpit" gibi enteresan bir sözcükle karşılık bulmuştur. ( gene de tam emin değilim; açgözlülük için de kullanılıyor olabilir)

Bu "sert" girişten sonra aşpit kavramının bizde o kadar da acımasızca kullanılmadığını, genellikle sofra adabıyla ilgili olumsuz durumlarda devreye sokulduğunu da belirtelim.

Sofrada önündekini silip süpürdükten sonra başkalarının yedikleine göz dikenler için kullanıldığına şahit olmuşumdur.

Giriş paragrafımıza geri döenrek güzel bir filmi hatırlatmakta fayda var tabii.1995 yapımı "Se7en" bahsettiğimiz ölümcül günahlara kafayı takmış bir ruh hastasının yedi kişiyi günahlarına uygun şekilde, çok egzantrik metodlar kullanarak öldürmesini anlatan nefis bir filmdir. fırsat bulursanız seyredin derim.

qundügü uzamak

işte güzel Tatarcamızın "alternatif tıp terimleri" sözlüğüne kazandırdığı güzel deyim. "qundük" (ya da kündük) göbek/ göbek deliği gibi bir şey. bununla birlikte, ağır bir şeyin kaldırılması durumunda yakın çevreden gelmesi muhtemel ilk tepki "qundügünü uzatacaksın!" dır. buradan ne anlarsanız anlayın artık.

200 kelimeden daha fazlasıyla konuşmaya çalışan biri olarak ben bile bu deyime yazacak daha fazla bir şey bulamadım, gene de siz siz olun ağır şeyleri belinize yüklencek şekilde kaldırmayın.


7 Ağustos 2015 Cuma

camanlamak vs maktamak

Aslında "maktanmak" başlığında biraz anlattım, "maktamak" övmek anlamına geliyor. ama bugünki esas konumuz "camanlamak"

İnsani zaaflarımızdan birisi olan ve daha önce işlediğimiz "öşek" konusunun değişik bir versiyonu olup birebir çeviri yaparsak "birisini kötülemek" anlamında kullanılır. Bir sonraki aşaması da "dolduruşa getirmek" anlamında kullanılan "toturmak" tır.

Burada matrak olan şey "camanlama" yapan kişinin dedikodusunun bizzat diğer şahıs tarafından "bilmemkimi bır camanladı" şeklinde yapılması ve bilginin paylaştıkça değer kazanmasıdır. "İki kişinin bildiği sır değildir"* den hareketle, birisi hakkında yapılan her türlü olumlu/ olumsuz görüş, düşünce ve eleştiri hakkında konuşulan kişinin kulağına gider elbette.

* Bkz: Kurtlar Vadisi aforizmaları, en sevilen KV replikleri

qucur & osal

Aacayipsin! Bizim oralarda alışılmadık, tuhaf davranışlar sergilediğinizde sizin için söylenecek bir sürü sıfat bulunur; "qucur" da onların en lezizlerinden birisidir.

Tuhaf, acayip anlamlarında kullanılan bu güzel sözcük kişinin yüzüne karşı söylendiği gibi çokça gıyabında kullanılabilmektedir.

"Osal" biraz daha objektiftir. Kötü, işe yaramaz anlamında kullanıldığı gibi karşıdaki kişiyi hafiften eleştirmek ve aşağılamak anlamında da kullanılabilir.

Bonus : Osaldan bir tık daha yukarıda, gerçek anlamında farklı olarak kullanılan diğer güzel kelimemiz de "cınapet" tir elbette. Doğru vurguyla, Tatarcanın hakkını vererek kullanıldığında pek komik olur.

Fotoğraftaki genç bizim oralarda biraz dolaşsa kendisi hakkında söylenebilecek en az on farklı yargılama/ aşağılama sözcüğü ışık hızında oluşturulurdu heralde.

6 Ağustos 2015 Perşembe

kozüldürüq

Bazı kelimeler var Tatarcada, niye bu kadar zorlama sesler seçilmiş anlamak mimkün değil azizim. Bildiğin "gözlük" hangi ses uyumuyla, hangi gırtlak yapısıyla "kozuldürüq"diye kullanılır ki?

Neyse efendim, gözlük hakkında yazacak çok birşey yok aslında. Sadece ilginç kelime yapısı nedeniyle sayfalarımıza konuk oldu. Bununla birlikte, yazmaya başlayınca aklıma geldi ama tam olarak ta hatırlayamadım. belki birileri hatırlar da tamamlarız. şöyle ki; Bizim oraların köylüleri arasında süregelen bir rekabet ve birbiri ile her ortamda atışma geleneği vardır. Baba tarafından Akırlı'lı olmamdan mütevellit Vahit abi'den (Evirgen) çook uzun seneler önce duyduğum bir tekerleme/ bilmece (ya da her neyse) şöyle başlıyordu: " Camlı camsız gözlük takar Akırlı insanı..." sonrası da birkaç köy için benzer şeylerle devam ediyordu.

Tekrar konumuza geri dönersek, babamın köyde çekilmiş (1960'lı yıllar) gençlik fotoğraflarında bol miktarda güneş gözlüğü olduğunu farketmiştim. Bununla birlikte ben 80 lerde bizim oralarda güneş gözlüğü kullanan çok kişi hatırlamıyorum. "Numaralı" gözlüklere gelirsek, genetik miras ve yaşlanma emarelerine bağlı olarak gözlük kullanan çok fazla kişi hatırlamıyorum. bir de "kolormatik" gözlük fenalığı var ki köy-kent farketmeden herkesin uzak durması gereken bir acayipliktir bence. Nokta.

5 Ağustos 2015 Çarşamba

kıyır

"...sızma zeytinyağı, dereotu ve baharatlarla marine edilmiş taze mozzarella peyniri, cherry domatesler ve fırından yeni çıkmış taze köy ekmeğinin kenarı" (Vedat Milor mode off)

Bu soğuk girişten sonra bu postun esas oğlanı "kıyır" dan bahsedelim. bildiğiniz ekmeğin kenarı olup ekmek biraz bayatlayınca pek albenisi kalmayan bir dilimi ifade etmektedir. ( elbette el emeği göz nuru caanım köy ekmeğinden bahsediyorum)

Öyle mozzarellaya, kokteyl domatese gerek yoktur hem de, bildiğiniz Sana may ( sana yağ) ekmeğe sürülür; üzerine de toz şeker gezdirilir ve mikemmel bir dilim elde edilmiş olur. Çocukluk işte, o kadar doğal tereyağı sürüldüğünde kokusundan rahatsız olup margarin istemek o zamanların olmazsa olmaz trendlerinden biriydi. artık ne o ekmekler var, ne de toz şekerin tadı. Margarin yemeyeli seneler oldu zaten; biz büyüdük ve kirlendi Dünya!

dırıldatıp ketmek vs cekmek

Onun arabası var / güzel mi güzel / bastı mı gaza / gidermi gider... diye devam eder Mustafa Sandal şarkısı. konu başlığımız olan enteresan deyim de bir tür "gaza basıp gitmeyi" ifade etmektedir.

Eski motor teknolojisi, özellikle de dizel motorların "gır gır gır" şeklindeki sesleri de bu müstena deyimimizin ortaya çıkmasına esin kaynağı olmuştur heralde.

"dırıldatıp ketmek" bireysel bir aksiyonu ifade ederken "cekmek" tam da zıttını, aracını başkalarının da kullanacağı şekilde ortak kullanıma sunmayı anlatmaktadır. Sözgelimi, bir akşamüstü topluca bostana gidilecektir ve bir babayiğitin moturunu ( ki burada traktör oluyor) arkasına "remog" takılı vaziyette getirmesi gerekmektedir. işte bu cömert eylemi gerçekleştiren kişi "cekmek" eylemini hayata geçirmektedir. şimdi düşününce bir sürü kişinin dolu bir römorkun içinde, gayet güvensiz bir şekilde yolculuk etmesi çok çılgınca geliyor ama o zamanlar pek o kadarını düşünmemişiz heralde. Büyük "transformasyon" yaşadığımız; "çağ atladıımız" Seksenler: güzel günlerdi

(Konuyla ilgili diğer blogda iki tane yazı; arabalarla ilgili olan için buradan : http://karayavsan.blogspot.com.tr/2009/07/arabalar.html , römorklar üzerine yapılmış bir karalama için buradan : http://karayavsan.blogspot.com.tr/2011/10/romorklar.html

Emniyet kemerinizi takınız, sürat yapmayınız, alkollü araç kullanmayınız efendim. Hayırlı yolculuklar.